TOPRAK VE BUĞDAY


 Ömer ALADAĞ    07.04.2022 09:53:17    Bu İçerik 354 kez görüntülendi.



   Tarım ve hayvancılığın son bulduğu noktaya teslim olduk. Bir türlü gereken hassasiyeti sergileyemedik.      Buğday ve toprağın stratejik değerine sahip çıkamadık, çok hor kullandık.

   Toprakla buluşmanın hasretini yaşamaktayız. Yedi başak veren buğdayın kokusuna hücrelerimizin özlemi artmaktadır.

   Zamanla makinalaşan, robotlaşan, insani duygulardan uzaklaşan, hayat serüvenimiz, toprağa, güneşe, suya, tertemiz havaya hasret kalacak ....

   Toprakla bütünleşmesi gereken insanın, toprak ile diyaloğu kesilerek sanal, cinsiyetsiz, uzaktan kontrol edilebilen bir yaşamın mahkûmu olduk.

    Allah'ın her bir bireyi farklı bir zenginlik olarak yarattığına meydan okuyarak, insanları tektip dizayn ederek, dünya hükümranlıklarını ilan etmek istemekteler.

   İnsanları aynı düşünen, aynı modelde giyinen, aynı şekilde hazır beslenen ve aynı noktadan kontrol edilebilen birer varlık haline getirdiler.   Biz ise toprağımızdan, buğdayımızdan koparak direnme şuurumuzu kaybettik.

   Ashab-ı keyf gibi direnemedik, itiraz edemedik. Yapılan bütün bozulmalara, kokuşmaya karşı meydan okuyamadık. Kabullendik ve kontrol edilebilir birer piyon olduk.

   Yaratıcının bize sunduğu nimetlerin, aklın, özgür iradenin, bireysel ve toplumsal çabanın ayrıcalığını, verimliliğini yaşayamadık.

   Gereksiz gündemlerle kontrollü bir şekilde yönetildik. 

   Bilginin ve hikmetin peşinden koşmadık. Sanal, oyalayıcı, ruhumuza hitap etmeyen, cehaletin kurbanı olduk.

   Biz hayata yön veremedik, değerlerimize sahip çıkamadık.

  Üretimi terk ettik, kırsala küstük ve çoraklaştık.

   Beton yığınlarının arasında şehirsizliği tercih ettik. İşsizliği, hoyratça zaman harcamayı, gereksiz muhabbetlerin esiri olduk.

   Ruhumuzu besleyemedik, neslimize sahip çıkamadık.

   Gereksiz eğitim müfredatı ile gençlerimizi oyaladık ve işsiz, güçsüz bir nesil bıraktık. Genç nüfusumuzu değerlendiremedik. 

 Toprağımızın, güneşimizin, suyumuzun bereketini dört mevsim yaşadığımız ülkemizin nimetlerini değerlendiremedik. 

   Hep başkalarına muhtaç ve bağımlı olmayı tercih ettik. 

    Lider olmayı, insanlığa huzur ve adaleti sağlamayı,  insana değer vermeyi bıraktık.

   Bir azınlığın, bütün değerleri sömürmesini, sınıflar arasında uçurumlar oluşmasına rıza gösterdik.

   İnsanlığın göçe mahkûm olmasına itiraz edemedik.

   Üretkenliğimiz, çöpleri ayıklamakla sınırlı kaldı.

   Bilim yuvaları, bilgisiz ve mesleksiz genç ordusu topluma kazandırdı.

   Kamusal alanlar, yerel yönetimler hizmetten öte beslenme mekânları oluşturdu.

  Siyasiler, bireysel hırslara mahkûm oldu.

  İş insanımız değerlerden uzaklaştı.

  Dini değerlerimiz çıkarlara teslim edildi.

  Evet, topraktan koptuk, çoraklaştık ve yapayalnız çaresiz kaldık.