Sınırsız özgürlük = Toplumun ifsadı


Gaffari İzcinin kalemininden özgürlüğün sınırları ve özgürlüğün ne olduğuna dair anlamlı bir yazı.

post

 Adıyaman    13.05.2020 16:20:07    Bu İçerik 290 kez görüntülendi.

07.10.22

 


İnsanı insan yapan en temel kavramların başında özgürlük gelir. Eğer insan özgür ise insan olabilme vasfını kazanmıştır; değilse insanlık mertebesine çıkamamıştır. Sorumluluk ve hesap verebilme yetisi ancak özgürlükle mümkün olabilecektir. Özgür olmayanın hesabı, onun sahibine, velisine, efendisine yani o işi yaptırana ancak sorulabilecektir. Onun içindir ki yüce Allah insanı, diğer tüm varlıklardan farklı olarak özgür ve özgün yaratmış ve kendisine de halife kılmıştır. (Bakara/30) Allah’a karşı sorumlu olabilmenin, mükellef sayılabilmenin ilk ve yegane şartı da özgür ve irade sahibi olmaktır.

  Bu kadar önemli ve hayati değere sahip özgürlük, ilk insanın yaratılış hikayesi de dahil (Hazreti Adem ile İblis kıssası, Taha/116-126) bütün felsefi, dini ve düşünce ortamlarından günümüze kadar hep tartışma konusu olagelmiştir. Bütün bu tartışma süreçlerinde iki soru ve sorun alanı öne çıkmıştır:

Birincisi; insanı bütün mahlukattan üstün (mükerrem) kılan bu özgürlük sınırsız ve sonsuz mudur? Evvela bu durum ontolojik olarak mümkün değildir. Çünkü fani ve sınırlı olan bir varlığın ebedi ve sınırsız özelliklere sahip olması düşünülemez. Varlıksal olarak bu bir çelişki ve tezat oluşturur. Dolayısıyla sınırsız özgürlük, zatı ezeli ve ebedi olan Allah ‘a mahsustur.

Kaldı ki bütün felsefi düşünür ve alimlerin ortak kanaati: “insanın özgürlüğü sınırlıdır, sınırı başkasının özgürlüğünün başladığı yerdir”. Zaten tersi kaos, anarşi, terör ve ifsad olur. Mesela sınırsız özgürlük adına hırsızlık uygun görülebilir mi? Ya da hangi toplum birilerinin tamamen çıplak gezmelerini uygun görebilir? Ya da özgürlük adına birileri canı istiyor diye bir insanı öldürebilir mi? O halde sonsuz bilgi ve irade sahibi olmayan bir varlık olsan insanın, sınırsız ve sonsuz özgür olması mümkün değildir.

  İkincisi; İnsanı diğer mahlukattan farklı, üstün ve değerli kılan özgürlüğün sınırları nelerdir? Bu sınırları kim belirler, neye, kime ve nasıl değişir veya değişebilir mi bu sınırlar? İnsanın yaratılışı ile başlayan bu tartışmaların teferruatına girmeden, genel anlamda birkaç önemli hususu belirtmemiz gerekiyor.

Evvela bir insanın bu bireysel özgürlüğünü sınırlayan ilk kuvvet onu yaratan yüce Tanrı’dır. Eğer insan bu özgürlüğü sınırsız, kuralsız, ilkesiz kullanırsa bu dünya imtihanını kaybeder ve cehennem cezasına müstahak olur. Çünkü sınırsız özgürlük Tanrı’ya ontolojik bir isyandır. Kur’an buna şirk diyor. Diğer önemli sınır konusu evrensel ve toplumsal sosyal düzen ve ahlaki kurallardır. Sosyal bir varlık olan insan ego tatmini veya bireysel keyfilik adına toplumun değer yargılarını, kurallar ve ilkelerini hiçe sayamaz. Toplumsal yaşam düzenine ve kurallarına herkes uymak zorunda. Değilse o toplumda güven, ahlak ve toplumsal düzen yerini anarşi, kaos, terör ve keyfiliğe bırakır. Kur’an “onlar yeryüzünde bozgunculuk çıkarmayın, toplumu ifsad etmeyin denildiği zaman, onlar bozguncu ve müfsittirler. Fakat bunu fark edemez, anlamazlar.(Bakara/11- 12) buyurarak bizleri ikaz ediyor. Yani kimse yoğurdum ekşidir demiyor ve yıkarken, bozarken, sömürür, işgal eder ve öldürürken bile biz ıslah ediyoruz yani özgürlük, insan hakları, Hak- Hukuk ve adalet diyorlar.

  Gelecek nesilleri bu tehlikeli saldırılara karşı korumak toplumun ifsadını önlemek amacıyla geçenlerde, Diyanet İşleri Başkanı sayın Prof. Dr. Ali Erbaş’ın irad ettiği hutbede sigara, madde bağımlılığı, alkol, uyuşturucu, taharet, sağlık, Ramazan ve oruç konularının önemi ile alakalı olarak:

   “…ve zira ırkı, dini, mezhebi, meşrebi ne olursa olsun insanın, koruma altında tutulması zaruri olan beş hakkı vardır. İlmihal kitaplarında buna zarurat- ı hamse denir. Canını korumak, dinini korumak, neslini korumak, aklını korumak, malını korumak; insanın bu beş hakkını korumak farz, bunlara zarar veren her şey de haram kılınmıştır. İslam neyi haram kıldıysa onda kötülük ve insana zarar, helal kıldığı şeylerde de temizlik ve insana fayda vardır.”

   “Ey insanlar İslam zinayı en büyük haramlardan kabul ediyor. Lutiliği, eşcinselliği lanetliyor. Nedir bunun hikmeti? Hastalıkları beraberinde getirmesi ve nesli çürütmesi. Yılda yüz binlerce insan, gayri meşru ve nikahsız hayatın İslami literatürdeki adı zina olan bu büyük haramın sebep olduğu HIV virüsüne maruz kalıyor. Geliniz bu tür kötülüklerden insanı korumak için birlikte mücadele edelim”

  Peki Diyanet İşleri Başkanı ne demeliydi? Bir hutbe metninde bu Kur’an’ın ve islam’ın emir, yasak ve tavsiyeleri yer almayacaksa, neler yer almalı?  Zina serbest, fuhuş size yakışır, her türlü maddeyi kullanabilirsiniz mi denilmeli?

  Tam bir akıl tutulması hali yaşıyoruz. Bu nasıl bir özgürlük anlayışı.Ankara Barosu, haddini ve yetkisini aşarak Diyanet İşleri Başkanlığının neleri yapması ve yapmaması gerektiği, hutbe de dahil olmak üzere neleri konuşup gündem yapması ve neleri konuşmaması gerektiğine karar veriyor. Bu  açıklama Diyanet teşkilatına caminin içine ve irad edilecek hutbeye direk bir müdahale anlamına geldiği gibi, bütün Müslümanların din, vicdan ve ibadet hürriyetine, ifade ve örgütlenme özgürlüğüne de çok açık bir saldırıdır.

   Madem bu yaptıklarınızı gayet makul, hukuki, ahlaki kabul ediyorsunuz o zaman bu fiili, uygulamaya evvela ailenizden yani anne- baba- çocuk ve yakın çevrenizden başlayın. Bu güzel Lutiliği !!!, eşcinsel özgürlüğü önce kendiniz, aileniz ve özel çevrenizde yaşamaya başlayın. Çok meşru ve masum bir hak imiş gibi Kadıköy ve Şişli belediyeleri ve bünyelerinde faaliyet gösteren Şişli LGBTİ meclisi ve Kadıköy kent konseyi LGBTİ meclisi 23 Nisan çocuk bayramına özel afişler hazırlayarak çocukları bile bu insanlık suçuna alet edebiliyor. Tamamen ideolojik ve fanatik duygularla bu yıkıcı insanlık suçuna insan hakları, halkın bir kesimini nefret aşılayıp kitlelere hedef gösterip kin ve düşmanlığı tahrik etmek, özgürlük, adalet gibi masum kavramlarla destek veren 22 STK yı da anlamak mümkün değildir.

Tamamen cahiliye geleneği olan zina ve eşcinselliği meşru göstermeye çalışan bu haddini bilmez, başkasının hakkını ve hukukunu tanımayan, yeni nesillerin soyunu, toplumun DNA sını hiçe sayan, bu hadsizlere dayanak sağlayan zinayı suç saymayan yasal düzenleme, İstanbul sözleşmesi ve diğer ilgili mevzuat biran önce değiştirilmelidir. Memur-Sen ve Kadın Komisyonunun tepkisi ve kampanyası yurt sathına biran önce yayılmalıdır. Bir Hıristiyan ülke olan Macaristan parlamentosunun bu günlerde 115’e karşı 35 oyla reddettiği İstanbul sözleşmesinin hala yürürlükte olması TBMM için ayıp ve günah olarak yeter. Toplumun ahlaki erezyonu, sosyal denge kurallarının bozulması nesillerin ve toplumun ifsadı anlamına gelen “Fitne adam öldürmekten daha tehlikelidir.”(Bakara/191) ilahi ikazına kulak vermezsek Covid 19 virüsü gibi daha birçok bela ve musibete duçar kalacağımız kaçınılmazdır.