Tıbb-ı Nebevi'yi hastalarımıza uyguluyoruz
Adıyaman Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde hizmet veren Dr. Enes Seyda Şahiner, "Hadis-i şeriflerde geçen Tıbb-ı Nebevi uygulamalarını, modern tıbbi uygulamalarla birleştirmeye çalışıyoruz." dedi.
Adıyaman 04.12.2019 08:59:51 Bu İçerik 2544 kez görüntülendi.
Adıyaman Eğitim ve Araştırma Hastanesi Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Polikliniği (GETAT)'nde hizmet veren Dr. Enes Seyda Şahiner, "Tıbb-ı Nebevi uygulamaları ile hadis-i şeriflerde geçen ve İslamiyet'ten de önce bilinen uygulamalar ile modern tıbbi uygulamaları birleştirmeye çalışıyoruz." dedi.
Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp (GETAT), fiziksel ve ruhsal hastalıklardan korunma, bunlara tanı koyma, iyileştirme veya tedavi etmenin yanında sağlığın iyi sürdürülmesinde de kullanılan, farklı kültürlere özgü teori, inanç ve tecrübelere dayalı, izahı yapılabilen veya yapılamayan bilgi, beceri ve uygulamalar bütünüdür. Batı tıbbını destekleyici ve tamamlayıcı yöntemlerdir.
Tıbb-ı Nebevi'nin insan sağlığı üzerindeki etkilerini modern tıpla birleştirdiklerini söyleyen Dr. Enes Seyda Şahiner, "Tamamlayıcı Tıp Birimi'mizi burada yaklaşık 9 ay önce açtık. 9 aydır da burada hacamat, akupunktur PRP, mezoterapi, ağrı tedavileri; özellikle kas, iskelet sistemi rahatsızlıkları olan, bel fıtığı, boyun fıtığı hastalıklarına şifa için çalışıyoruz. Tıbb-ı Nebevi uygulamaları ile hadis-i şeriflerde geçen ve İslamiyet'ten de önce bilinen uygulamalar ile modern tıbbi uygulamaları birleştirmeye çalışıyoruz. Bunları birleştirmeye çalışırken aynı zamanda literatür bilgileri, bilgisayardan bütün tıp tarafından kabul edilen bir sitemiz vardır. Oradan da Tıbb-ı Nebevi uygulamalarıyla birleştiriyor ve hastalarımıza uyguluyoruz." dedi.
Adıyaman'da Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Polikliniği açıldı
"Hastalarımıza randevu vermekte zorlanıyoruz"
Halkın yoğun bir şekilde tedavi olmaya geldiğini, bundan dolayı sıra vermekte zorlandıklarını ifade eden Şahiner, "9 aydır yaptığımız uygulamalarda çok şükür geri dönüşler gayet iyi. 3-4 ay gibi bir zaman aralığından önce hastalarımıza randevu vermekte zorlanıyoruz. Hastalarımız bize hacamat talebiyle geldiğinde başka genel muayenelerini de yapıyoruz. Hastamızın gerekli tetkiklerini görüyoruz, değerlendiriyoruz. Bir muayenemiz 30-40 dakika civarında sürüyor. Sonrasında hastamızla beraber yapacağımız tedaviye karar veriyoruz. Hastalarımı yönlendiriyorum neler yapması gerektiği noktasında. Hacamat uygulamasını yapmak için bir kişinin, hiçbir şikâyeti olmasa dahi 6 ayda bir, senede 2 veya 3 defa, özellikle bahar mevsimlerinde sünnet olan hacamatı yapması gerekir." ifadelerini kullandı.
"Buğday ürünlerini tüketmeyin"
Genetiği değiştirilmiş ve yurt dışından gelen buğday ve ürünlerinin kullanılmaması gerektiğini belirten Şahiner, "Hacamatın makbul olan günleri veya hacamat öncesi yapılan diyetin de tıbbi bir mantığı var. Sünnettir ama hepsinin modern tıpta karşılığı vardır. En önemli olan bütün hastalarımızda ilk yaptığımız şey Tıbb-ı Nebevi'ye ve sünnete uygun beslenme olan tıbbi beslenme dediğimiz tıbbi beslenme şeklini öneriyoruz. Beslenme programımızdaki en önemli şey; mevsim dışı ürün kesinlikle yoktur. Birinci madde budur. İkinci madde buğday ürünleri. Bunun içine bulgur, simit, çiğ köftelik, ekmek gibi gıdaların hepsi giriyor. Bunları kesmek buradaki hastalar için çok zor ama bunlardaki sıkıntıyı anlattığımızda hastalardan olumlu sonuç alıyoruz. Niçin buğday ürünlerini kesmelerini istiyoruz? Çünkü buğday ürünleri, her zaman yıllık ürün veren 'hibrit' yani genetiği değiştirilmiş, genelde yurtdışından alınan tohumlardan elde edildiği için. Bunların içindeki bazı zararlı maddeler, vücudun en zayıf yeri neresi ise oraya zarar veriyor. Bazı hastalarımızın başında birikiyor ve migren, baş ağrısı gibi rahatsızlıklara sebep oluyor. Kimisinin belinde, bacağında, dizinde birikiyor. Orada menüsküs dediğimiz bağ zedelenmesi, kireçlenme gibi rahatsızlıklara sebep oluyor. O yüzden buğday ürünlerini kesmekteki sebep budur." şeklinde konuştu.
"Buğday ürünlerine bir alternatif üretmeye çalışıyoruz"
Ata denilen genetiği bozulmamış buğday üretmeye çalıştıklarını dile getiren Şahiner, "Buğday ürünlerine bir alternatif üretmeye çalışıyoruz. Bunun için bakanlığımızla da aynı zamanda çalışma içerisindeyiz. Biz burada dağ köylerimizde 'ata tohumu' dediğimiz, 'hibrit' olmayan yani 20-30 yıldır aynı tohumun devir daim şeklinde üretildiği tohumları toplayıp Ankara'ya analize gönderiyoruz. Oradan olumlu cevap geldiği zaman bu tohumların çoğaltılması için de yoğun bir çalışma içerisine giriyoruz. En bilinen ata tohumları sies, karakılçık, karabuğdaydır. Sies Kastamonu yöresinde, karakılçık daha çok Adana yöresinde yetişiyor. Ata tohumlarını hastalarımıza tavsiye ediyoruz. Bu tohumların yaygınlaşması için uğraşıyoruz. Hangi hastalıktan başvurmuş olursa olsun ata buğdayı olmayan buğday ürünlerini kestikleri zaman olumlu dönüş alıyoruz. İster kilo verme problemi olan hasta olsun, isterse kısırlığı olan hasta olsun. Kısırlık bundan 20 yıl kadar önce, ülkemizde yüzde birlerdeyken şu anda yüzde 15'lere çıkmış durumdadır. Bunun en büyük sebebi; beslenme bozukluğudur. Süper marketlerden hazır donmuş gıdalar, abur cubur türü şeyler, paketlenen ve pastörize edilen sütün hiçbir şifası kalmıyor." dedi.
Bu uygulamanın geleceğe aktarılma sıkıntısı var
Geleneksel tıbbın gelecek nesillere aktarılmasında zorluklar yaşandığını belirleten Şahiner, "Geleneksel tıpta en büyük sıkıntımız; bu uygulamaları kim yapacak, nasıl yapacak? Hekim camiasında usta çırak ilişkisi, babadan oğula geçen, daha çok şifacı olarak bilinen bu meslekte arkadaşlarımız arasında büyük bir sıkıntı yaşanıyor geleceğe aktarma noktasında. Bu iş merdiven altı uygulamalarla farklı yönlere kaydığı için bakanlık bunun tedbirini almaya çalışıyor. Bu tedavi yöntemleri bin yıllardır uygulanıyor. Uzman hekimlik dışında şifacılar da çok yapıyordu bu uygulamaları. Bu babadan oğula devredildiği için bu yöntemleri de denetimle kontrol altında tutabilirsek o tedavi yöntemlerinden de çok faydalanabiliriz diye düşünüyorum. Ben, hekim olmadığı halde bu alanda kitap yazmış olan kişilerin eserlerini takip ediyorum. Tarihimizde İbn-i Sina vardır, yazdığı 'El-Kanun Fit-Tıb' kitabı 8'inci yüzyılda yazılmıştır. Şu an modern tıpta var olan 'Anatomi atlası' kitabının aynısını İbn-i Sina yazmıştır bin 200 yıl önce. Başka ülkeler tarafından devşirilen bu kitap bizim elimizden çıkmıştır. Bu kitap ülkemizde 1976'da Latinceye çevrilmiştir." ifadelerini kullandı. (Cemi Özdaş-İLKHA)