Molla Çınar: Meclise girme yolunda usul ve vusul hadisesi
Molla Cmal :ınar bir siyasi Partinin meclise girme yolundaki kriterlerini ele alarak değerlendirdi
Siyaset 13.12.2022 14:37:50 Bu İçerik 7805 kez görüntülendi.
Bu yazımızda bir İslami partinin İslam’ı önceleyerek meclise girmesi için, asıl manasına gelen usul, sebep manasında vesile ve ulaşıp elde etme manasında vusulü, toplumsal yapının siyasal tasavvuru içinde konuyu anlamaya çalışacağız.
Usul vusulden, vusul de usulden önce gelir. Siyaseten konuya dikkat edilmesi gerekir. Müslümanların kendi asli unsuru içinde kalarak istikamet üzere kalmak. Kur’an’ın üzerinde durduğu en önemli hadise istikamettir. Yani davanın asli mefkuresine bağlı kalarak “kendi şakili” (İsra/84) üzerine devam etmesini sağlamak kişinin bireysel becerebileceği bir husus değildir. Bu konuda mutlaka bir İslami teşkilat içinde bulunması gerekir. Bunun için Kur’an da “مع الابرار” ve peygamberlerin "...bizi salihlerle beraber eyle" (Yusuf/100) diye zikredilmesini de bu manada anlamak mümkün.
Salihleri kaybetmek, istikameti kaybetmenin en büyük sebebidir. Yüce Allah, peygamberlerini bu konuda sürekli uyarmıştır.(Hud/112) Burada namaz gibi bazı ibadetlerin terkinden farklı olan bir şey vardır. O da istikametin kaybolmasıdır. Bu manada Tevhidi tanımak ve bu istikamette kalmak. Bu ikisi de çok önemlidir. Batılıların İslami cemiyetlere karşı düşmanlıklarının nedenlerinden biri de cemiyetlerin en önemli yönlerinin kişiye istikamet kazandırmasıdır. Dünya Müslümanlarının bugün en büyük meselelerinden biri de istikamet üzere kalabilmektir.
İkincisi, davet ve tebliğde usulsuzluk yapma tehlikesi. Burada bir hatalı söz ve davranış, karşı tarafı dinden soğutacak bir pozisyona götürebilir. Onun için Kur'an’ın bu konuda en muannit olan Firavn’a bile “قولا لينا” diyerek davet dilinin niteliğini belirtmiş olması çok düşündürücüdür. Kur’an’ın nitelikli olan bir gurubun bunu yapmasını (ali imran/104) istemesi de bundandır. Bazı hakikatleri hak olmayan usulsüz sözlere kurban etmek mümkündür. Deniliyor ki;
"vusulsuzluk, usulsuzluktandır"
Vesile konusu da çok önemli Kur’ani bir kavramdır. Bu konuda iki kesim hatalıdır. Biri Kur’an’da vesile olmadığını, diğeri de vesilenin mutlak olarak var olduğunu söyleyenler. Araştırdığıma göre, Kur’an’ın vesileyi bazen farz kıldığı (Ali İmran/103) ve caiz görmediği yerler vardır.(Hac/78) Bir de sarılması gereken sebep ve bu sebeplerin meşruiyeti de çok önemli. Vesile muamelatta caiz olduğu için siyasi çalışmalarda şarttır. Toplumun yönetim mekanına talip olup ulaşmak için meclise girmek bir vesiledir. Meclis bir memleketin en tepe ve merkezi noktasıdır. Bütün peygamberler toplumun bu tepe noktasına gönderilmişlerdir. (Kasas/59)
Toplumsal yönetim ve siyaset asla boşluk kabul etmez. Kur’an’dan meseleye bakan her tevhidi düşünceye sahip Mümin, toplumsal yönetimin boşluk kabul etmediğini görecektir. Bu noktada da hata yapma ihtimali yüksek olan bir husus daha vardır. O da vesileyi asıl yerine koyup gaye haline getirme tehlikesi. Vesilenin meşru olması; vesile olarak kalıp aslın yerine geçmemesi ve vesilenin siyaset yapmada şart olduğunun bilinmesi ile mümkündür.
Siyaset kirlenmiş diye Müslümanların onu bırakma tasavvuru ve temayülü Kur’anî değildir. Ticaret kirlenmiş diye onu terk etmediğimiz gibi, siyaseti de kirlenmiş diye terk edemeyiz. Çünkü siyaset peygamberlerin buluştukları ortak noktadır.
Ulaşmak manasındaki vusule gelince, Müslümanın zihin dünyasında niha-i hedef i’la-i kelimetullahtır. Bu maksad ve niha-i gaye hiçbir şeyle değiştirilemez. Siyasette yanlış yapanların yanlışları yüzünden siyaset bırakılamaz. İbadetlerimiz sadece Müslümanları, siyasetimiz tüm insanlığı içine almaktadır. İslami açıdan Müslümanlar, siyasetlerine takvalı olanlar yerine sıradan insanları göndermekle böylece vesilede yaptıkları bu hata sorunun temelini oluşturmaktadır. Soruna sebep sonuç ilişkisi içinde bakmalıyız.
Müslümanlar için siyaset bir vesiledir. Aslını unutmadan siyaset vesilesine sarılarak ulaşmak istediği en üst maksadın rıza-i ilahi olduğunu hedefleyen bir Müslüman zihniyeti ihya etmemiz gerekir. Bu manada pergelin sabit ayağını tevhidin aslının oluşturduğu, siyasette İslami zihniyetin yeniden ihya ve inşası şarttır. Bunun için gerekli ve meşru vesilelere sarılarak, İslam toplumunun yeniden ayağa kalkması için rıza-i ilahi doğrultusunda İslami bir sistemin hakimiyetine ulaşması için tüm hissi duyguları bir tarafa bırakarak siyaseten ciddi adımlar atmak gerekir.