HÜDA PAR HAFTALIK GÜNDEM DEĞERLENDİRMESİ


​​​​​​​HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Serkan Ramanlı, iç ve dış gündemi değerlendirdi.

post

 Siyaset    25.11.2022 14:57:48    Bu İçerik 9022 kez görüntülendi.

07.10.22

 


2023 YILI ASGARİ ÜCRET BEKLENTİSİ

Aralık ayının yaklaşması ile birlikte 2023 yılı asgari ücret zammı ile ilgili spekülatif rakamlar ortaya atılmaktadır. Bunun temel nedenlerinden birisi, çalışan kesimin yüzde 50’sinden fazlasının asgari ücret çalışması ve aldıkları ücretin açlık sınırının bile altında olmasıdır. Diğer nedeni ise asgari ücretle yapılacak zamla ilgili spekülatif rakamların üretici-işveren cephesinde işten çıkarma ve yeni zamlar için bir bahaneye dönüşmüş olmasıdır.

Gelişmiş ülkelerde asgari ücretlilerin tüm çalışanlara oranı çoğunlukla yüzde 3-5 arasındayken Türkiye’de bu oranın yüzde 50’nin üzerinde olduğu tahmin edilmektedir. Oluşan olumsuz ekonomik şartlar karşısında son iki dönemde hatırı sayılır artışlar yapılmasına karşın, asgari ücretlinin aldığı meblağ, asgari geçim düzeyinin hayli altındadır. Her şeye rağmen yıllık büyüme rakamları ve büyük ölçekli işletmelerin elde ettikleri yüksek kârlar göz önüne alındığında, asgari ücretli başta olmak üzere çalışan kesimin bu ekonomik büyümeden hak ettiği payı alamadığı görülmektedir. Bu da gelir dağılımında var olan adaletsizliği daha fazla derinleştirmektedir.

Asgari ücretin geçinmeye yetmediği ortadayken, ücret artışlarının bazı orta ve küçük büyüklükteki işletmeleri zora soktuğu gerçeği, iş hayatıyla ilgili sistemsel bir soruna daha işaret etmektedir. İstihdam artırıcı önlemler kapsamında verilen devlet desteklerinde küçük ve orta büyüklükteki işletmelere pozitif ayrımcılık yapılmalıdır.

Türkiye sermaye sahipleri için bir "ucuz işgücü ülkesi" olmaktan çıkarılmalı, asgari ücretle çalışanların bütün çalışanlara oranı kademeli olarak düşürülmelidir. Asgari ücret, açlık sınırının mutlaka üzerinde belirlenmeli ama ülkede asıl ve genel geçer bir ücret halini almamalıdır.

KAMU KURUMLARININ BÜTÇE HARCAMALARI

2023 yılında kamu idarelerinin bütçesini belirleyecek olan kanun teklifi Meclis’te görüşülmeye devam etmektedir. Yaklaşık 5 trilyon lira kamu hizmetlerinin yürütülmesi amacıyla kurumlara emanet edilecektir. Ancak yaklaşan mali yılbaşı nedeniyle bazı bakanlıklar ve kamu idareleri, bütçe suiistimallerine sahne olmaktadır.

Malum olduğu üzere bütçe planları, kamu idarelerinin planlı gider ve harcamaları esas alınarak hazırlanmaktadır. Böyle olunca da kendilerine tahsis edilen bütçenin tamamını harcamayan, fazlalığı olan kurumların sonraki yıl bütçelerinden artırdıkları miktarda eksiltme yapılmaktadır. Doğru olan da budur. Buna rağmen merkezi idareler, bütçelerinden kesinti yapılmaması için yılın son aylarında, bütçelerindeki fazlalığı harcama telaşına girmektedir. Maalesef pek çok kurum bu yanlışa düşmektedir.

Kamu hizmetlerini yerine getirmekle yükümlü olan kurumlar kendilerine tahsis edilen bütçenin sahipleri değil emanetçileridir. Milletin, her kuruşunda hak sahibi olduğu bütçenin çarçur edilmesi bir hukuki sorun olduğu kadar aynı zamanda ahlaki bir problemdir. Özellikle bakanlıkların ve diğer merkezi kuruluşların yılın sonuna doğru yoğunlaşan etkinlikleri ve faaliyetleri mercek altına alınmalı ve Sayıştay, kurumları mali açıdan mutlaka denetlemelidir. Hükümet, bu tür suiistimallerin yaşanmasına izin vermemeli, milletin parasıyla oluşan bütçenin boşa harcanmasına müsaade etmemelidir.

DOĞAL GAZ VE ELEKTRİKTE TÜKETİM DESTEĞİ

Hükümet tarafından geçtiğimiz günlerde açıklanan destek paketi kapsamında dar gelirli vatandaşlara yılda iki dönem doğal gaz, ayda bir kez de elektrik tüketim desteği sağlanacaktır. 2022 yılında 100 metreküp doğal gaz + 200 kilovatsaat elektrik tüketim bedelinin, asgari ücret içindeki payının %14 olduğu dikkate alındığında verilen desteğin yeterli olmadığı görülecektir.

Ekonomik krizlerden en çok etkilenen yoksul kesimi rahatlatıcı tedbirlerin alınması sosyal devlet olmanın bir gereğidir. Vatandaşın sağlık, eğitim, barınma, beslenme ve ısınma gibi temel ihtiyaçlarını karşılamak, devlet için bir lütuf değil yükümlülüktür.

Milyonlarca insanın evine ekmek götürmekte ciddi şekilde zorlandığı bir dönemde kış şartlarında vatandaşların elektrik ve doğal gaz faturalarını ödemekte zorlanacağı aşikârdır. Dolayısıyla önümüzdeki aralık-nisan aylarını kapsayan beş aylık dönemde doğal gaza ve elektriğe zam yapılmadan makul ölçüde indirime gidilmeli, tüketim desteği de ayda bir olacak şekilde yeniden düzenlenmelidir. Doğal gazın olmadığı yerlerde ise odun ve kömür yardımı yapılmalıdır. Hiç geliri olmayan veya en alt gelir diliminde bulunan ailelerin ısınma giderleri devlet tarafından karşılanmalıdır.

EMLAK SEKTÖRÜNDEKİ SORUNLARA EL ATILMALIDIR

Ev ve iş yeri kiralamada, mülk sahipleri ile kiracılar ve aracı kurumlar arasında yaşanan sıkıntılar her geçen gün artmaktadır. Konu ile ilgili yapılan hukuki düzenlemeler yetersiz kalmaktadır. Emlak satışında ve kiralama işinde aracılık yapan emlakçılar piyasanın serbest işleyişini engellemekte, arz ve talep dengesinin bozulmasına neden olmaktadır. Bu durum fiyatlandırma mekanizmasını bozmakta ve taraflara büyük zararlar vermektedir.

Ev veya iş yeri kiralamada emlakçıların talep ettiği bir aylık kira miktarı kadar bedel, mülk sahiplerinin istediği depozito ve diğer güvenceler ile peşin kira giderleri kiracılar için çok büyük bir meblağ oluşturmaktadır. Bu konuda var olan mevzuatın yeniden gözden geçirilmesi ve özellikle kiracıyı rahatlatacak adımların atılması aciliyet arz etmektedir.

Öte yandan konut maliyetlerindeki artışın yanı sıra son 40 ayın zirvesine çıkan konut kredi faizleri de konut piyasasındaki arz talep dengesini olumsuz etkilemektedir. Devletin sosyal konut alanındaki girişimleri, şikâyetleri bir nebze azaltmışsa da bu alandaki sıkıntı büyük oranda devam etmektedir. Sorunun çözümü için emlak sektöründe bütün tarafları rahatlatacak, arz ve talep dengesinin en uygun noktada gerçekleşmesini sağlayacak düzenlemelerin ve denetim faaliyetlerinin bir an önce yapılması gerekmektedir.

GENÇLER VE SOSYAL MEDYA KULLANIMI

Türkiye’nin telefon ve tablet başında geçirdiği süre her geçen gün artmaktadır. Yapılan araştırmalara göre Türkiye’de günlük internet ve sosyal medya kullanımı sekiz saati geçmiştir. Ekran başında geçirilen sürenin bu denli artması özellikle çocuklarda ve gençlerde hem fizikî hem de psikolojik sorunlara neden olmaktadır.

Bilinçsizce ve ölçüsüzce kullanılan internet ve sosyal medya, ciddi bir bağımlılığa dönüşmüştür. Bu bağımlılık en az madde bağımlılığı kadar büyük bir tehlikedir. Gençler ve çocuklar artık gerçek dünyadan ziyade sanal dünyayı tercih etmektedirler. Bu durum çocuklarımızı ve gençlerimizi aile, iş ve eğitim hayatında zihinsel, fiziksel ve sosyal açıdan olumsuz etkilemektedir.

Bu konuda herkese sorumluluklar düşmektedir. Özellikle öğretmenler ve anne-babalar bu konuda daha duyarlı olmalı; çocukları zihinsel, bedensel ve ruhsal gelişimlerine olumlu etki edecek sosyal aktivitelere yönlendirerek gelişimlerine katkı sağlamalıdırlar. Ayrıca anne-babalar çocuklarının, kendi gelişim yaşlarına uygun bir dönemde ve kontrollü bir şekilde telefon-tablet ile tanışmasını sağlamalı ve ev içerisinde, çocuklar ile beraber ortak etkinlikler yaparak birlikte daha fazla zaman geçirmelidir. Ancak alınacak koruyucu tedbirlerle çocuklarımız ve gençlerimiz bu bağımlılıktan korunabilir ve sağlıklı bir şekilde yetişmeleri sağlanabilir.

FİLİSTİN'DE İŞGAL GENİŞLİYOR

İşgal altındaki Filistin topraklarında hukuksuzluklar artmaktadır. Vahşetin her türlüsünü Filistinli Müslüman halka reva gören Siyonist rejim bölgedeki işgalini de genişleterek kalıcı hale getirmenin peşindedir. Son olarak Beytüllahim’de 320 dönümlük araziye el koyma planları yapan işgal rejimi, bu yönde bir askeri talimat yayımlayarak Batı Şeria’daki işgal alanlarını genişletme hevesine kapılmıştır.   

Bölgede terör estiren siyonistler, BM başta olmak üzere uluslararası hukukun hiçbir kuralına ve kararına uymamakta, insan hakkı ihlallerini ise normalleştirmektedir. Bunun temel sebebi, Müslüman dünyanın da Siyonist rejimle bölgenin meşru bir aktörüymüşçesine ilişki geliştirmesidir. Bu ilişkiler geliştikçe, terör saldırılarının dozu artmaktadır. İllegal yerleşim birimleri genişletildikçe, Siyonizm meşrulaştırılmaktadır. Böyle sürecek olursa işgal edilmemiş Filistin toprağı kalmayacaktır. Bu sebeple Müslüman kamuoyunu siyonizm karşısında tek yürek olmaya ve siyonist rejim ile ilişkileri kesmeleri için hükümetlerini baskı altına almaya davet ediyoruz.

G-20 ZİRVESİ VE DÜNYADAKİ YOKSULLUK

Dünyanın en büyük 31 ekonomisine sahip ülkelerden 19’u ve Avrupa Birliği Komisyonu'ndan oluşan G-20’nin 17. Zirvesi 15-16 Kasım’da Endonezya’nın Bali Adası'nda gerçekleşti.

Rusya-Ukrayna Savaşı’nın gölgesinde geçen ve Rusya Devlet Başkanı Putin’in boykot ederek katılmadığı G-20 zirvesinde fakir, yoksul ve yeterli gıdaya ulaşamayan insanlar için istenen ve beklenen kararlar alınmadı. Geçen hafta açıklanan BM verilerine göre sadece Sudan’da 7 milyon, dünya genelinde ise yaklaşık 200 milyon kişi gıda güvensizliği nedeniyle açlık tehdidi altındadır.

Covid-19 salgını sebebiyle gıda arzı ve tedarik zincirinde yaşanan kırılmaya Rusya-Ukrayna Savaşı’nın da eklenmesi var olan gıda sıkıntısını daha da ileri bir seviyeye taşımıştır. Türkiye, Birleşmiş Milletler, Rusya Federasyonu ve Ukrayna arasında varılan Tahıl Koridoru Anlaşması’nın ara ara aksaması, provokasyona açık olması hasebiyle işleyişinin tehlikede olması, tahıl gemilerinin yoksul bırakılmış ülkelerden ziyade gelişmiş ve zengin ülkelere gitmesi tahıldaki sıkıntıyı açlıktan kitlesel ölümlere sebebiyet verecek bir krize dönüştürme potansiyeli taşımaktadır. Türkiye, Tahıl Koridoru Anlaşması'nın yürürlükte kalması, koridorun güvenli ve sürekli işleyişi için elinden geleni yapmalıdır.  G-20 ve diğer zengin ülkelerin, yoksul bırakılan ülkelere daha fazla yardım etmeleri sağlanmalıdır.

HÜDA PAR,ASGAİ ÜCRET,2023